Kirpilerin güzel bir hikayesi ile anlatmak istiyorum, aslında hayatımız anahtarı olan 'DENGE'yi, şöyle ki; Soğuk kış günlerinden birinde, hayvanlar ölmeye başlıyor. Kirpiler durumu anlıyor ve grup olarak kendilerini sıcak tutmaya karar veriyorlar. Bu şekilde kendilerini koruyorlar, ama dikenleri de birbirlerine batıyor.
Dünya vallaha da billaha da küçük. Koca bir köy misali. Boğuntulu, kesik kesik uykulardan biri daha. Bekar odasının kesif rutubet kokusu...Onlar... Karşıdaki ranzada altlı üstlü battaniyelerine gömülmüş Faruk’la Ziya. Oldum olası öyleydi sanki. Kıyım denen gökten zembille inmemişti ya. Cep radyosundan ağır, tumturaklı bir ezgi yayıldı. Ziya, kapatmayı unutmuş radyoyu gece gece. Pilini değiştirmemiş besbelli, cızırtılı çıkıyor ses. Atletin griye döndüğünü fark etmişti vücudundan ekşi ter kokusu odaya yayıldığında. Kirlileri yıkatmalı karşı sokaktaki kuru temizlemeciye. Kirini, terini atası var bir haftadır. Buz gibi soğuk suda yıkan yıkanabilirsen.
Kendi ellerimle ördüm bu ağı bu apartman dairesinde. Tıkış tıkış ev. Ağlarıma takılı tüm anılar mezarlığım. Özenerek, inceden inceye attım her düğümü. Söyleniyordu bir başına kaldığında kendi kendine. İyice kızıyordu bu hayıflanmalarına. Yarı açık tutuk evine hoşgeldiniz. İstese de çıkamaz evden dışarı.
Mevsim kimsesiz kalmış. Kalabalıktaki kimsesizlik en yorucu olanı değil miydi? Mevsim baharın ilk günleri, gökyüzü hepimize yeter. Kırmızı şapkası siyah düz kumaş, dizlerinde elbisesi ile sahildeki banka oturdu. İki yabancı kadının yanına. Diğer uçta oturan kadının saçları atkuyruğu, yüzünde belli belirsiz makyaj. Yaşını tahmin etmekte zorlandı. Ortadaki kadın Çatık kaşlı, yüzünü kaplayan siyah güneş gözlüğü, avucunda bir tutam saç. Kırmızı şapkanın hikâyesini sormuşlar gibi anlatmaya başladı. Uzun zaman oldu, yosun gözlü ile tanışmamız. Tanışıklığımızın ilk yılı.