Anılarımın uğrak yeri yeni düş ülkemdeki sığınak. Dipsiz bir kuyu sanki.
Çağrışımlar, inkarlar, hezeyanlar ve çığlıklar; arada mutlu çocukluk yanılsaması. Coğrafyanın yazgısı dediğim o vazgeçilmez suskunluğum. İnsan ana diliyle ağlamalı, hatta kahkaha atarken tanıdık sesler çıkmalı ağzından. Sürgündeki yazarın kendi dilinin sözcüklerinde çocuksu bir gezintiye benzerdi tanış sözcükleri aramak. Yine kalabalıklar geziniyor rüyamda.
Düşten uyanmalı. Saatlerdir derin uykudayım. Defteri kebirden okuyan Ali Usta'nın dükkanda bağırış çağırış içinde yeni yetme veledi kapı dışarı ettiğini anımsıyorum yeniden. Tüm gün gevezelik ederek çırak olunmaz ki. Makası tutmayı bile beceremiyorsun oğlum sen, sittin sene geçse anlamayacaksın değil mi beni? Yampiri yampiri kapıya yönelirken ağlarcasına bir iki sözcükten öte bir şey diyemiyor velet. Aç açıkta kalmasın diye oğlanı işe soktuk. Babası ısrar etmese olur diyeceğim de yoktu hani. Bak enginarı çalıştır oğlum, herifin her yeri yara bere içinde bıraktı yine, böyle mi tıraş edilir insan. Aklı bir karış havada yine. Babasına acıyorum. Salih yeri temizle, diye söylendi Usta saçımı keserken. Bölük pörçük resimler her biri. Sabah uyandığımda anımsanayacak muhakkak bu düşüm de. Ali Usta sakallarımı düzeltirken havadan sudan konuşmaya niyetleniyor bir süre sonra. Havalar iyice bunaltıcı, şu vantilatör de işe yaramıyor, iklim krizinin faturası diyorlar. İnsanların bok yemesinin faturası.. Hele tepedekilerin. Aklım oğlana takılıyor.Kaybolmuş dükkandan. Rüyama girmekle kalmıyor şimdi de, aynada muzipçe gülen bakışıyla izliyor beni bu sefer. Alaycı, muzip bir bakış onunkisi. Şeytan tüyü var çocukta. Usta postalayamamış bir türlü dükkandan.
Salih'in yüzü beliriyor aynada yine. Çenesi açıldı dükkandaki gibi. Öyle çok okuma hevesim de yoktu. Liseyi terk eder etmez pederin ilk lafı, iş öğrensin, burnu sürtülür belki. Anası şımarttı oğlanı. Oldum olası tembel tabiatlı puşt. İzin versem tüm gün müşterilerle lak lak yapar anlayacağın. Düşün belirsizliğinden çıktığım sabahın köründe bu sefer aynada görüntüsü bulanıyor ara ara.
Kan ter içinde uyandım yine. Dün de..Abbas yolcu hâli benimkisi. At kendini sokağa, caddeye diyor içimdeki ses. Televizyonda kiraların yüksekliğinden dem vuruyor sunucu. Ev sahibi istese kapı dışarı ederdi bu evden. Beş yıldır aynı kira. Acıyor bana besbelli. Maaşı arttırmıyor şirket iki yıldır. Pandemi, ekonomik kriz derken… Bugün cumartesi. İş yok. Acemi çaylak oğlan aklımda. Canı sıkkın çıkmıştı dükkandan. Bir baltaya sap olmaz. Anacığı kıyamaz yine de oğluna. El bebek gül bebek… Bir türlü uyumazdın kucağımda, ne masallar, ne ninniler anlatmıştım de nafile. İçim sıkılırdı sen öyle mızmızlık yaptıkça. Analığımdan usanırdım, vazifelere dönen hayatımdan... Lise 1’den terk herifi kimse kollamaz, ananın kıymetini bil sen. Huysuz çocuk. Canım sıkılıyor dükkanda. Usta hep tepemde. Yerdeki saçları topla. Çöpü at. Yandan üç çay iste. Kimse babasının hayrına dükkanda gaflete düşmüş, ayran gönüllü birini tutmaz yavrum. Sen hep böyleydin oldum olası.
Ben hep böyle miydim. Sıkılgan, yorgun… Afyonum henüz patlamadığından muhakkak. Zihnim çorba gibi. Zihnim ülke gibi. Ali Usta bir ay sonra ancak kapın düşer bizim dükkana, diye seslenmişti düşümde. Serzenişinde haklı. Arada diğer sokaktaki berbere uğradığım oluyor. Gevezeliğini seviyorum o genç berberin de. Ali Usta’dan evvel bu oğlan buralarda da bir iki gününü geçirmiş o berberin dediğine kalırsa. Çalçene ustası bile kapı dışarı etmişti oğlanı bir iki günde. Neden düşüme girdi ki gece gece bu çocuk. Delikanlı çağlarım mı canlanmıştı dükkanda. Ali Usta, berber dükkanı, aynadaki kirli sakalı bile aklar içinde ben… Uyanınca hatırlanan rüyalardan biri bu. Annemin memesine yedi ay asılmışım, ne çektim senden oğlum, diye söylenir arada bir. Bıraksam rahmimde dokuz aydan fazla kalırdı bu miskin herif. Alay ediyordu oğlan kendisiyle müşterisinin sakalını keserken. Yara bere içinde adamın suratı. Pamukla kanı durdurmaya uğraştı teleşla. Affedersin abi, lafa dalınca... Canıma kastın mı var, diye öfkeleniyor müşteri. Kuşlar çıldırmış gibi ötüyor dışarda, bahar geldi sonunda. Kar kış kıyametten sonra. Çoçukken de hımbıldı bu velet. Ali Usta, öfkesini dizginlemeye çalışıyordu bunu söylerken. Zihnimin her köşesinde Salih’in gölgesi dolaşıyor sanki.
Sabahın köründe aynada kendimle hesaplaşmam elzem oldu anlaşılan.
Aynadaki yüz, puslu, Salih’in kirli sakalları, maviş gözleri beliriyor bir an. Ben senim, sen bensin aslında. Aynı mıymıntı, hımbıl, uyuşuk oğlan anlayacağın. Sesimi yitirmiş halde aynadaki sureti izliyorum. Annem ninni bilmezdi, ninemden de öğrenmeye niyeti olmamış hiç. Ninem arada pır dışlarmış beni susmayınca. Annem de televizyonun karşısına oturtur, tüm gün çizgi film izleterek susturmuş beni. Ağlamaktan yorulmuş filmi izlerken zaman zaman kıkır kıkır gülermişim hatta. Annem, zoru bana bu veledin, diye söylenirmiş evin içinde. Yürümeye bile üşendin neredeyse. Zorla vazgeçirdim seni emeklemekten. Annemin sızlanışları geliyor habire akılma. Babamı oldum olası sevmezdi zaten. Babam da onu ve beni... Beni başını secdeden ayırmayan kahvedeki yarenlikleri gibi imam hatipe vermeye niyetlenmişti ilkin. Sonra meslek lisesi... Uysallaşır belki, hocalarına tembihledim eti senin kemiği benim diye.
Evrenin kalabalığında kelamım ıssızca yayılıyor düşümde. Anlamsızca sıralanıyor düşüncelerim yine. Belki birazdan sadece acıktığım gelecek aklıma, hatta vesvese yapacağım tüm gün aç bilaç dolanıyorum. Zihnimde suratsız, lanetli yüzü babamın. Gölgesi belki de dolanan içimde. Çocukluğum savruluyor düşte. Anılarım hayra alamet değil, sevmem oldum olası anılarımı. Dükkandan kapı dışarı edilen o oğlanın yeni yetme yaşlarındayım. Salih, kirli sakallı; yeni yetme bir yılgın (benden çok öğreneceği var), öfkeli bir oğlan. Okula, babasına, anasına, evdeki kediye, sıçtığımın hayatına öfkeli. Derin bir iç çekişle yüzümü yıkıyorum şimdi, su cılız akıyor yine. Şube müdürü şikayet etmiş beni. İşe geç gelmeyi alışkanlık haline getirdi bu personel. Aklı bir karış havada. Televizyondaki politikacı krizi konuşuyor; yoksulluk derinleşiyor. Ben de … Şirket kapıyı gösterirse, üç kuruşa talim gidiyor bu hayat zaten. Sanki yoksunlaşıyorum öte yandan. Kel fodul babalar geziniyor kafamda. Zar zor iki yıllık okulu bitirip muhasebeci yamaklığına terfi etmekle yetinen ben, bu oğlanın deli çağlarını yaşıyorum şimdi. Aynadaki suret deli çağlarım besbelli. Hayatın, babaların, anaların, okulların anlamı ne, diye sorular boşlukta geziniyor… Beni bu güzel havalar mahvetti, böyle bir havada istifa ettim…
Lisedeki hocamdan duyduğum şiir hayat felsefem oluverdi sonra. Aynada muzır gülümsemesiyle şaşkınlığımı izliyor oğlan. Sen Ali Usta'nın ne haltlar yediğini bilsen, babamın zoruyla çalışmaya başladım diye askerliğe çevirdi işi. Lafını dinlemez, çeneye vurur oldum bir süre sonra.
Akşam alacasında dolanıyorum mahallede. Evden atabildim kendimi. Gölgelerde gezinmeli. Sıcak, bunaltıcı. Pazartesi sendromu cumartesiden peydah oldu yine. Bir bira içsem şu meyhanede. Bir iki eş dosta da rastlarım. Kim bilir? Televizyondaki politikacı para pul oldu, açlık tehlikesi var ülkede. İşten çıkarmalar başlayacak, diye uyarıyor diğer politikacıyı. İşten çıkarırlarsa, çoktan şikayet etmiştir müdür tepedekilere beni. Boğaz havası alsam bugün. Şuradan atlamalı bir otobüse. Günü batırırım bir başıma.
Anlaşıldı sahiden beni bu güzel havalar mahvetti, mahvedecek yine belli ki.