Üç sene… Tam üç senedir Erhan var ama yoktu. O siyah gece ikisi için de dönüm noktası olmuştu. Kayseri'den dönüyorlardı o gece. Yol hiç bitmeyecek gibiydi. Sarmal, o günden sonra evde konuşulmadan yaşanılan her şeyin şahidi idi.
Aylin otuz yıllık eşini bir celsede boşamayı bilirdi bilmesine ya ama yapmadı. Ego savaşı devreye girmişti. Kayseri dönüşü o siyah gecede duydukları. Unutmak istese de unutulacak cinsten değildi ki.
Zihni geveze, zihni biteviye unutma diyordu. Aylin’in pembe ruhu çoktan mora dönüşmüştü. Sarmal için ev, artık sadece yemek yediği, uyuduğu-uyuyabilirse o da- barındığı bir yer olmuştu yalnızca. Duvarları sağır, pencereleri kör. Erhan'dan uzaklaşmıştı.
Otuz yıllık biriken yaşanmışlık bir gecede geçmişe gömülmüştü. Fiziken aynı mekânda; ruhen çorak dehlizlerdeydiler. Birbirlerine duymadıkları aidiyeti şu ev için hissetmeleri ne ironiydi.
Geçirdikleri onca güzel günlerin öcünü şimdiki zamandan alır gibiydiler. Birbirilerine değil kendi ruh hallerine dönmüşlerdi. Aylin kendini buldukça, kabullenmeye başladığı mor rengin gücü de artıyordu.
Erhan, yaşantısı rayındaymış gibi davranmaya çalışsa da Sarmal’ın bile ondan gidişi her şeyi anlatıyordu. ;Başı bozuk, bu olsa gerek.
Siyah bir gece, uzun bir yol. Asfaltta döküldüğünde bile ziftin karasından daha koyu, ruha dokunduğunda ise değdiği yeri dağlayan kelimeler. Unutulmayan.