Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

Yürüşünür*/Sedat MERCİMEK

3 dakika okundu

Gece geç vakte kadar demlikleri devirirsen olacağı bu. Ağzımın içi kekre, ciğerlerim ıslık çalıyor. Karımla komşu olduk olalı her cuma akşamı olan aynı. Hafta sonuna girerken eğlencemizde sigara, çay, kitap baş köşede. Üç kafadarın arasında ilerleyen, lafın laf olduğu, bazı şeylerin altının doldurulup bazılarının oyulduğu beni ayık ve dinç kılan bu edebiyat sohbetleri olmasa ne yapardım bilmiyorum.

Devamını Okuyun  

Ahlat Ağacı/Ümit Ahmet DUMAN

1 dakika okundu

Ahlat, aslında Anadolu'nun ıssız tarlalarında, yamaçlarında kendine bir alan yaratmış kalender ağaçlardan biri. Azla yetinen, bulunduğu yerden şikayet etmeyen, susuz hatta en kurak bölgelerde bile varlığını sürdürebilen ahlat ağacının meyveleri de bir çok canlıya besin kaynağı olmakta.

Devamını Okuyun  

Coşkulu Dağınık/Turan HORZUM

1 dakika okundu

Sonsuzluktan atılmış gibiyim bu insansız kente. Ne zamandır burada yaşıyorum, bilmiyorum. Tapucu olarak atandığım üçüncü kent. Rüşvet yiyen birilerini ispiyonladım. Yer beğen dediler, ben de büyük şehirde yalnızlığıma gömülürüm diye düşündüm, bu soğuk şehri seçtim. Günler çok yavaş geçiyor. İşte de evde de.

Devamını Okuyun  

Sesimizi Duyacak Kimse Var mı?/Acibe SIKAR

1 dakika okundu

Büyük felâketin ardından beş bucuk ay geçti. Acılarını içlerinde yaşayarak, hayata tutunmaya çalışıyorlar. Çaresizlik içinde, yeni yaşama düzenine alışmak kolay değildi. Baktıkları her yerde hissettikleri her duyguda , yaşadıkları her anda 6 Şubat 2023 vardı.

Devamını Okuyun  

Öldürdüğümüz Sevgi/Emine AYDOĞDU

1 dakika okundu

Hepimiz kendi yanlışlarımızla birlikte yol alıyoruz. Keşke tanısaydık, bilebilseydik yanlışlarımızı. Onları nerelere taşıdığımızı, taşıdığımız yerlerde nasıl pusuda beklediklerini, durup dinlendiklerini, bizi teslim almak için büyüdüklerini, yalnızca bizi değil, bizimle beraber her şeyi acımasızca yok ettiklerini, keşke bilebilseydik.

Devamını Okuyun  

Antik Kent/Ebru ZEYNEP DİŞİAÇIK

1 dakika okundu

Ve bir antik kent kurulu gözlerimin önünde. Kırıklar, kalıntılar ve yarım kalmış taşlar. İşaretler var her birinin üzerinde, bir zamanlar yaşanılan hikayeyi gösterircesine. Her bir taşın ardından insanlar çıkacakmış gibidir.

Devamını Okuyun  

Kafamın İçi/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

1 dakika okundu

Son görüştüğümüzde zihnimde yer eden resim bambaşkaydı. Peki ya şimdi? Bildiğin bir yabancı. Salonun tekli koltuğuna oturmuş, son on yılını anlatıyordu hararetli bir şekilde. Annem can kulağı ile dinliyor, arada da “Ah canım benim!” diye geri bildirimler yapmayı ihmal etmiyordu.

Devamını Okuyun  

Senin Gözlerinle Veda Edeceğim/Emine AYDOĞDU

1 dakika okundu

Biliyorum, bugün olmazsa yarın, daha uzun sürmez, emin ol, çok kısa sürede gelecek… Hem de hiç beklemeden. Zile dokunmadan, kapıyı çalmadan, imâ etmeden, sezdirmeden. Bir mektup, bir düş, bir telefon sesiyle değil. Senin gözlerinle gelecek.

Devamını Okuyun  

Uyur İdim Uyandırdılar/Ruhşen DOĞAN NAR

1 dakika okundu

Borazan sesiyle tatlı uykusundan uyanan Rıfkı Sinkaf, “Bismillah bismillah!” diyerek yattığı yerden kalkmaya yeltendi; ama kafası sert toprağa çarpınca, tekrar yatağına sırt üstü uzanmak zorunda kaldı. “Ananı avradını…” diye başlayan bir zincirleme küfür tamlaması söylerken kafasını tutan Rıfkı etrafına baktı ve işte o an, nerede olduğu kafasına dank etti. Ölüydü ve uzandığı yer onun binlerce yıllık mezarıydı.

Devamını Okuyun  

Deprem Kırıkları/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

1 dakika okundu

Binalar çöker, duvarlar çatlar, kolonlar yerle bir olur, beton tüm soğukluğuyla yapışır toprağa, un ufak olurcasına. Enkaz kaplar toprağın üstünü. Yarım kalmış binalar da yarımdır işte. Bütününden birşey kalmamış, eksik gedik, ayakta zor dururcasına. Hani “üflesen düşecek” derler ya.

Devamını Okuyun  

Dudaklarımızdaki Zincir/Emine AYDOĞDU

1 dakika okundu

Bazen bir şeyler olur, birbirimizin gözlerine bakarken kapıldığımız coşku, birdenbire yok olur. O bana, ben ona kıyasıya saldırmaya başlarız. Bunun için bir söze, bir davranışa, bir susuşa gerek yoktur. Akşam üzeri ortaya çıkan mızıkçı rüzgarın esintisi, yeter de artar bile. Bir kağıt parçası gibi yavaş yavaş yırtılmaya başlarız. Her yırtık, anılara doğru yol alır. Yolu, deşe deşe yürürüz. Sonunda ben susmayı yeğlerim. Susuşumu dinlediği sırada, ayak tabanını gösterir. Çıplak yürüdüğünde derisi sertleşen ayak tabanını...

Devamını Okuyun  

Kaçış/Evrim AKDAĞ

4 dakika okundu

Ayağını terliklerine yarım yamalak geçirmiş. Ne başında örtüsü var ne de sırtında pardösü. Saçları kiremit renginde, bir belaya hazır gibi omuzlarına dökük. Hani ya kimse tutmasa, hani ya kimse yolmasa usulca ensesinden dağılacak. Sağ kolunun bileğini sıkı sıkıya sarmış. Kolu emanet sanki yanında. Birazdan birine verecek. Al bak, eti didildi sadece, az biraz da büküldü, işine yarar mı, al bak.

Devamını Okuyun