Kapı çaldı. Evde kimse yok. Tekinsiz geldi bu ıssızlık. Korkutucu değil bu karanlık. Belki de gözüm alıştı sessizliğe. Gündüzleri yan odada iniltili bir ses. Abi nasıl oldun bugün, seslenişi. Halam olmalı. Babamın uysal bir hastaya dönüşmesi. Halbuki oldum olası sevmez hastalıkları. Bir süre daha yatağa mahkum. Uyumuş olmalı babam nihayet. İniltiler kesilmiş. Gecenin ışığı belli belirsiz girdi pencereden. Kaç gündür tekinsiz hissediyorum kendimi. Ürkek bir güvercinin sığınağı gibi odam. Saat iki olmuş. Yarım yamalak uyumuşum belli ki. Sanrılı uykular benimkisi. Tavşan uykusu denilenden belki de. Kabuslarla geçen bir gecenin tüm yorgunluk hali. Kemiklerim ağrıyor, içimde bir şeyler de. Soyut, ulaşılmaz uzaklıkta bir acı. Karabasanlardan besleniyor üstelik. Beni o acımasız kararsızlığımla bir başına bırakıyor gece. Çoğu kez sabaha dek uyuyamadığım oluyor üstelik.
En son zihnimde kalan kırık dökük anlar. Arabanın içindeydik. Sarsıldık bir an. Devrildi sanırım. Hastanede acildeki doktorlar tepemde. Babam yanı başımda. Belli belirsiz herbiri. Eve geldiğimden beri azaldı ağrılar. Zil çaldı. Israrcı kapıdaki. Ağır devinimlerim. Yatakta ölü gibi yatmaktan usanmışım, kalkmalı.Coşkusuz adımlar benimkisi. Uyurgezer. Kapıya yöneldim. Babam nerede? Kaç gecedir iniltiler içindeydi yatakta.O da uyuyamıyordu belli ki. Şifonyerin üstünde bir yığın ilaç. Halamlar uykularından feda edip her gece bu ilaçları düzenli veriyorlar babama. Kırık dökük bir gövde onunkisi. Yatak boş. Kaçıp gitmiş sanki babam, darmadağın yatak. Kaç gündür tutsaktı odada. Günleri saymak anlamsız. Evde kocaman bir boşluk. “Tak tak” Yumuşak, ürkütmeyen bir dokunuş kapıdaki. Tanıdık bir ses yükseliyor kapının ardında.
-Benim, kapıyı açsana.
Şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Ölülerin canlandığı bir korku filmi içindeyim sanki. Ses tanıdık. Gittiğini düşünmeye tam da alışıyordum. Öte bir yerde, çoğunlukla bir masal ülkesi gibi görüyordum, varlığına anlam yüklüyordum bir süredir.. Ter içinde kötücül düşlerden uyandığımda yalnızca babamın iniltisi ve evin içine sinen ilaç kokusunu alıyorum halbuki. Apartmanın otomatı tanıdı onu. Kapı da. Kilitli kapı, ivedilikle anahtarı bir iki defa çeviriyorum. Bembeyaz, ölgün yüzü. Gülümsüyor bana. Tepkim belli belirsiz ilkin. Ağlamam mı gerek bu durumda, neredeydin diye öfkelenmeli miyim. Hani eve her geç dönüşümde içerleyen gözlerle kapının eşiğinden bana bakan yüz ifadesine mi öykünsem. Belki de delice bir kahkaha uygun düşer bu mizansene. Bu derece uzaklardan, orada öyle bir öte dünyanın varlığına dair kuşkularım dile geliyor, dönebilmeni beklemiyordum, diyebiliyorum.
-Evde kimse yok. Odada babamın yatağı boş. Nereye gitti anlayamadım.
-Biliyorum. Senin için geldim. Baban yalnız görüşmemizi istedi. Zar zor ayağa kalkıp çıktı evden. Onunla da konuştum uykusunda. Uykudan ne zaman kalktın. Sırılsıklam olmuşsun.. Kaç gecedir gözüne uyku girmiyor değil mi?
Tüm anaçlığıyla siliyor terimi. Kaç gecedir uyudum ya da uyuyamadım.
Bir süredir ışıkları açmıyorum odada. Karanlığa alıştı gözüm. Loş bir aydınlık yeter. O da ay ışığı. Bu gece dolunay var gökte. Gök bulutsuz, lacivert. Uyuyamadığımda komidinin üzerindeki kitapla oyalanıyorum. Birkaç sayfa okuyabiliyorum zar zor. Kaza geliyor aklıma sürekli. Son anlar, Oğlanı çıkarın önce demişsin. Araba paramparça. Hastane odası. O kadar.
-Neredeydin anne? Onca gün sonra sessiz sedasız gelmeye mi karar verdin?
-Sorma böyle şeyler şimdi. Sorular yorucu şu an. Geldim, görmem gerekti seni. Etimden, kanımdan olanı yoksun, umarsız görmeye dayanamadım. Gözleri buğulu, dokunsam ağlayacak. Bembeyaz, kirece dönmüş soluk bir yüz. O da uykusuz kaç gecedir mezarlık belki de.. Mezarlık göründüğü kadar huzur verici değil, diye gülümsüyor bir an. Daracık bir tabuta sıkışıp kalmak sinir bozucu. İlk zamanlar ceviz yapraklarının uğultusuyla avundum. Hatta ürktüm o günlerde. Diğerlerine rağmen mezarlık bomboş geldi bana.
Cennet dedikleri yere mi götürdüler onu? Cenneti resmeden kutsal anlatılar pek de sahici gelmiyor bana. Belki de ruhlar özgürce geziniyor bu dünyada. Ya da… Hiçbirimizin bir yere gittiği yok aslında. Yüzyılların masallarına inanasım var yine de. Sorularıma yanıt vermiyor bir türlü.
-Babamla ne zaman görüştün.. Yatağında inlerken o yarım uykularından birinde mi?
-Evet. Konuştuk onunla. Karabasanlarından söz etti bana. Kendisi de günlerdir ağrılardan zor uyumuş, yatıştırılar olsa katlanır değilmiş ağrılar. Senin için geldim ama bu sefer.
Sarılsam mı ona? Yanı başımda şu an, nefesini duyuyorum. Öylesine dokunasım var ki tenine, yüzüne. Şımarıkça, inatla sarsam yaşlanmış gövdesini. Çocuk bedenim kaybolsa kollarında diye geçiriyorum içimden. Sadece bakmakla yetiniyor bana. Sözcükleriyle sarılıyor sanki.
-Ölüme alışmalısın. Her canlı tadacaktır mavalından söz etmiyorum. Kendinle yüzleşmek zorundasın bu zamanlarda. Yitirmek katlanılır değil farkındayım. Sizden önce göçersem demiştim de yüzün ekşimezdi, terslemiştin beni. Benimkisini olağan bir ziyaret say. Kabuslarından arınman için bir kılavuzluk hatta.
Ne acımasız bir öneri. Alışmak, tam da on yedisindeyken, nereye gideceğimi bilmediğim bir yola çıkmışken koca bir yük. Ölüne de sarılabilirim, soğuk, soluk gövdene de. Çürüse de etin, koksa da. En azından bundan mahrum etme beni. Sözüme kayıtsız kaldı bir an. Bakışları soğudu.
-Gitmem gerek. Ara ara düşlerinde hep evdeki fotoğraf albümlerinden çıkıvereceğim karşına. Kimi zaman babanla evlendiğimiz yıllardan, bazen de bu eve taşındığımız zamanlardan… Sadece unutmamaya çalış. Çürüyen etimi görmedin, cesedime dokunmadın ya aslında beni şu yarım uykunda yeniden yaratmış oldun. Zihninde hep soluk yüzlü kadın olmayacağım neyse ki. O fotoğraf karelerini düşün. Hani babanın çektiği tatil fotoğraflarını. Öldürme içinde beni olur mu? Baban da…Hep sevdim o adamı, içini acıtma onun.
Gidişine, kayboluşuna engel olamadım. Kapı açık, solgun yüzü yok karşımda. Bir ruhun kolaycı kaçışı onunkisi. Külçeleşti gövdem yine. Uyku. Düşlere uğracağını söyledi. Babamın iniltilerini işitiyorum. Halam kalkmış çoktan.
-Tamam abi geldim, şu ilacı at ağzına. Suyu da iç. Antibiyotik iyi gelecek. Ağrı kesiciler de buradaydı.
Bana da iyi gelecek bir ilaç getirseniz. İçim üşüyor. Ayaklarımı uzatsam yatağa, başımı yastığa gömsem. Nefessiz yastığın beyazında yitmek. Yağmur yağsaydı ya. Kaza günündeki gibi. İnce, eğri çizgiler camlarda. Boğucu sıcak. Odama göz ucuyla baktı halam. Yatağında oğlan, oda sütliman. Sessizlik iyidir, hüzün hayli yorucu. Hele de başkalarının hüzünleri.
-Ben buradayım baba. Ağrım yok. Ağlamaklı çıkıyor sesim.
Annemin uğradığını söylesem. Seni halâ ilk günkü gibi sevdiğini. Senin de düşlerine uğruyor besbelli.