2 dakika okundu
GECENİN SONU/Gülru ÖZTUNÇ

Çünkü İsa Miranda’yı öldürdü. Hem de bir çırpıda. Önemsiz bir kaldırımda. Bıçakla. Sıradan ve sevimsiz bir sokağın ortasında. Sonra hepsi gittiler. Periya, Ekrem. İsa biraz daha kaldı. Sonra o da gitti. Miranda zaten öldü. Çoktandır hem de. Zaten o başka bir hikayede. Ben ise buralardayım. Hep olduğu gibi.

Periya. 

Geçkince. Hala güzel. Öyle güzel ki hem de. Başka coğrafyaların kokusu var saçlarında. Çok eskiden kalma kokular. Hiç anlatmadı. Bu geceye kadar. Hiç eski fotoğrafı yok. Zaten çok da konuşmaz.

Ekrem.

İkinci kattaki küçük dairede oturuyor. Oysa çok parası var. Kırklı yaşlarında. Hep kadınların fotoğraflarını çekiyor. Bir kasabadan bahseder çok içince.

İsa.

Miranda’ya aşık. Köşedeki elektrikçi dükkanı aile yadigarı. İstese her iş gelir elinden. Mahallenin kızları hep dükkanın önünde. Ama o Miranda’yı seviyor. Bir tek. Aslında öyle biri yok. Sanırım.

Ve ben.

Günün sonunda nasıl olsa hepimiz yalnızız. Bir de isteyip isteyip gidemediğim bir yerler var.

1.

Periya çay getiriyor. Ortada ki sehpaya koyuyor. Turuncu bir karanfil kokusu burnumun ucunu titretiyor. Boynu incecik. Elleri de. Hep elleri özlerim. Duruşları aklıma gelir. Durmaları. Ekrem’in fotoğraflarındaki o eller gibi mesela. Bir yerlerde, başka anılarda yitip giden eller. Başka hayatların, başka hayallerin. Ekrem’in gitmek isteyip gidemediği o kasaba gibi. Susukunluk asılı kalıyor her zaman ki gibi Periya’nın perdelerine. Ağır, kadife. Periya neden hiç anlatmaz? O eski şarkıları neden dinlediğini. İsa sarhoş. Elinde bir kör bıçak. Miranda yine yok.

2.

İsa aşkından ölüyor. Ekrem özlüyor. Periya bir daha hiç gidememiş. Büyük bir suyu geçmek gibi. Geçmek her şeyden. Bir göç bir yangın derdi annem. Bir göç bir yangın... Öyle zordur. Öyle kalkıp gidilmez hemen. Ah Miranda, diye sayıklıyor İsa. Ekrem’in ağzının kıyısında bir küçük gülüş. Bir küçük unutuş gibi Periya’nın güzel gözleri. Bu günden sonra hepsi gidecek. Biliyorum. Miranda, diyor yeniden İsa. Ağlamaklı bir şarkı gibi.

Miranda. Başka bir hikayedeki. Hoyratlığa gelmez bazı isimler. Telaffuz bile edemezsiniz. Kalbiniz sıkışır. O isimler sessizce söylenmeli. İncitmeden. Usul usul karışmalı havaya her bir harfi. Oysa şimdi duvarlarda parçalanıyor Miranda. Kan sızıyor vurduğu yerde. Uzuyor gece. Avare. Gitmekle kalmak arası. Ekrem, İsa, Periya ve ben. Miranda hala yok.

3.

Bu gece anlatacak Periya. Biliyorum. İsa Miranda’yı bu gece o kör bıçakla öldürecek sonsuza kadar. Ekrem o kasabaya gitmeyi başaracak. Biliyorum. Gölgeler uzadığında. Çoğaldığında susuşlarımız. Ince elleri titriyor Periya’nın. Bir sedef kutu getiriyor İsa’nın kucağına bırakıyor. Oğlu gibi seviyor. Hiç olmayan oğlu gibi. Çünkü mevsimler geçti onca. Kızımı öldürdüm, dedi birden. Sanki ilk kez duyar gibiydim sesini. Öyle uzak. Eski şarkı bitti. Birden. İsa hala sarhoş. Hepimiz gitmenin peşindeyiz sanki. Kendi hikayelerimizden göçmenin. Belki bir kasabanın eskiden kalmış anılarına tekrar dönmeyi arzuluyor Ekrem. İsa Miranda’nın hiç bilmediği yatağında uzun uykular uyuyamamanın acısını bileyliyor durmadan. Periya periler ülkesinin düşünü demliyor her akşam bize. Bazen anlatmak zor gelir. Ve anlatabildiğinde ise gitmelisindir artık.

4.

Aslında her şeyi yarım bırakmıştık. Çay bardaklarımızdaki çaylar gibi. Birbirimize söylemesek de bir şekilde farkediyorum. Gizli gizli. Içten içe. Hep yarım bıraktıklarımıza geri dönmek için çabalıyoruz. Sedef kutuyu aç, dedi Periya. Eski fotoğraflar, mektuplar. Bir kolye, kırmızı bir kumaş parçası. Bir anahtar. Fotoğrafları tek tek alıyor Ekrem. Sehpaya bıraktıklarına alıp bakıyorum. Bir kız çocuğunun yanında genç ve şimdikinden daha da güzel Periya. Çirkin bir adamın yanındaki solgun gözleriyle Periya. Yaşsız ve zamansız. Yüzyıllar öncesinden kalmış gibi. Sadece mecbur kaldığında konuşan Periya bu gece sanki hiç susmayacak. Bir kız çocuğunu anlatacak. Yarım bıraktığını tamamlayacak. Enikonu umutlanıyorum. Miranda hiç gelmeyecek, diyor Ekrem. Biz ise şimdilik buradayız. Içime sindirmeye çalışıyorum.

5.

Çok önceydi, diyor Periya. O zamanlar kısa etekler giyer, korku nedir bilmezdik. Bir gün birilerinin ne giyeceğimizi söyleyeceğini ve eğer öyle giyinmezsek cezalandırılacağımızı bilmeden. Çabucak geldi o günler. Anlamadık hiç. Umarsızdık. Gece uzun olacak. Kıpır kıpır içim. Sonunda bir şeyler olacak. Ve yeniden hayata döneceğiz. İsa. Ekrem. Periya. Ve ben. Miranda hala yok. Ekrem’in elindeki fotoğrafı alıp parçalara ayırıyor birden. Çok önceydi hepsi. Periya anlatırken kelimeler bir şarkıya dönüşüyor ruhumun içinde bir yerlerde. Şaşkındık ilk başlarda. Kaçanlar kaçtı gitti. Çoğumuz kaldık. Çünkü hala inanmıyorduk bunun oluyor olmasına. Olabiliyor olmasına. Ne de olsa biz bu değildik. Ama oldu. Hem de öyle bir oldu ki. Babamı gelip aldıklarında onu bir daha hiç göremeyeceğimi bilmiyordum. Sanki yine o uzun iş seyahatlerine gider gibiydi. Durmuyor Periya. Anlatıyor. O anlattıkça İsa Miranda’yı daha çok seviyor. Ekrem o kasaba için çantasını hazırlıyor. Miranda hala o başka hikayede.

6.

Yabancı bir şehre gelmek nasıldır bilir misiniz, diyor Periya. İsa bir sigara daha yakıyor. Bu sokaktan başka bir iklim gelmiyor aklına. O yüzden öyle uzak Miranda belki de. Hiçbir şeyden gidememişliğim yüzüme vurup duruyor. Sonra alıştık, diyor Periya. Sanki hep böyleymiş gibi oldu. Babam hiç gelmedi. Ben büyüdüm. Kızımı büyüttüm masallarla. Artık hatırlamıyor geride bıraktıklarını. Ekrem hatırlamak için bu kez başaracak gitmeyi. O kasaba çok uzak olsa da. Çok sonra olmadı olup bitenler. Birden oldu. Bu gece bitmeden. Ekrem elindeki karanfil kokulu bardağı birden bırakıyor. İsa, sigarasını bir çırpıda söndürüyor. Periya bir yerlerde hala anlatıyor olmalı o uzak şehirdeki o kız çocuğunu.

***

Miranda bu gece öldü. Sıradan ve sevimsiz bir sokağın ortasında. Kimse bir şey yapmadı üstelik. Ekrem çantasına bütün fotoğrafları koyup o otobüse bindi. Periya hala anlatıyor olmalı bir yerlerde. Başka bir hikayedeki başka bir İsa’ya. Bir göç bir yangın derdi annem. Bir göç bir yangın.  Bu sabah bütün eşyaları eskiciye verdim.