Tavanın beyazına kilitlenen gözlerim zaman kavramını yitirmiş gibiydi. Zifiri karanlıkla başlayan gece, sabah ezanına dek sürerken gözlerim inat edercesine tavandan ayrılmıyordu.
Beyaz bulanıklaşmış beje dönüşmüş, hatta bir tutam griye bürünmüştü. Zihnim uykusuzlukla birlikte arıza vermişti çöl ortasında serap gören insan misâli.
Göz kapaklarım kapanıp kapanmama mücadelesi verirken yataklarında mışıl mışıl uyuyanlara rüyâlarında bin bir maceraya ve gezintiye çıkanlara imrenmemek mümkün değildi.
Parmaklarımla göz kapaklarıma müdahale etmek dahi yetersizdi.
Rahmetli dedemin “Uyuyamadığında koyunları say.” deyişi zihnime düşer düşmez koyunları sıraya diziverdim arka arkaya. İrili ufaklı, büyüklü küçüklü, çelimsiz ve şişman fark etmiyordu. Hepsi sıradan atlamaya hazır bekliyordu.
Çite doğru koşup atlamaya hazırlanan koyunlardan ilki ile başladım. Bir, iki, üç, dört, beş derken altıncıda kalakaldım. Nazlıydı hınzır!
Atlamamakta direniyordu. Koşup çitin tam yamacında duruveriyordu.
İç sesim seslendi.
“Haydi ama! Bir parça uyumam gerek, nazlanma!”
Duymamış ya da sallamamış gibiydi tepkisi çelimsizin. Geri geri gitmeler, başını sağa sola eğmeler, ayak diremeler...
Evet evet altı!.. Altı benim şanssız sayımdı.
Her defasında altıda bir tıkanmışlık hissi benliğimi kaplardı. Oysa altıncı atlasaydı yedinci nasıl da sabırsızdı.
Koyunları zihnimden çıkarıp adeta tavanın üzerine resmetmiş gibiydim.
Sabahın yedi olduğunu gözümüze soka soka ilan eden guguk kuşu görevini yapmış olmanın verdiği gururla tam yedi kez ötmüş ve kapısını kapatarak evine girmişti.
Zihnim yarı bulanık halde kalkmalı, asfalta vurmalıydım adımlarımı. Uykusuzluğun vermiş olduğu hâli tanımlamak gerekirse arapsaçı gibiydi. Sarmaşık misâli.
Sarmaşığın zihnimi kaplaması ve arkasından bakan baygın gözlerimin aydınlanan gün ile tanışması...
“Rastgele” diyerek ayaklandığımda bir an sendeledim ve çehremi buz gibi suya teslim ettim. Kıyafetlerimi giyindim. Ayarsız gözlerimi açıp kapadım ve kendime gelmeye çalıştım.
Guguk kuşu sekiz kere varlığını ilan etmeden önce yola koyulmalı, gündelik günün tüm dilimlerine tanık olmalıydım. Hazırdım.
Odadan çıkmadan önce tavana uzanan bakışlarım gerçek ve gerçek ötesi ikilemine tanık oluyor gibiydi. İki işaret parmağımla gözlerimi ovuşturdum ve yeniden baktım.
Geceden kalma tüm resim tavandaydı. Altıncı koyun hazır ve nâzır durmaktaydı.
Ortadan ikiye ayrılmış zihnimle evden çıktım. Kendime dahi yabancıydım.
İç sesim “Geceye kaldığın yerden devam.” derken, yanaklarımı sağlı sollu tokatladım.
Adımlarımı boylu boyunca vurdum yola.
Altıncı koyun aklımda. Bu gece çitten atlayacak zannımca.
Peki ya sıradaki!
Orası tam bir muamma...