“Biter elimizdeki şey, biter her şey
Kalırız, kan gibiyiz, donarız bir tanrısalda…”
Zaman dondu. Saatin olağanlığında akan tik taklar kesildi. Kan denizi yükseldi çevremizde. Kırmızı boya değil, sahici kan. Oluk oluk. Boğuluyoruz. Parçalanmış cesetlerimiz arasında çıkıveren seslerimiz duyulmaz oldu. Ölüme bir o kadar alışık, yitmeye bir o kadar yazgılı kentimizin bu mütevazı tiyatro salonunda celladımızla paramparça oluverdik. Bir tragedya rutini içinde kötücül kahramanların istediği replikleri söylemeye o kadar alışmıştık ki yaşamak için, bu sefer doğaçlama gelişti her şey. Özgür çağrışımlara yer yoktur halbuki tragedyalarda. Uzak, öte zamanların içinden çıkıveren ozan çağladı en acı dizelerini. Koro için kurgulamıştı bu sahneler. Onaylayan, anlatan kalabalık için. Aykırı sözcükler de nereden çıkmıştı? Yönetmen öfke kusuyor oyunculara. Sahnede metin dışılığa izin yok halbuki.
“Çünkü bir bir yıkılmakta açsanız radyolar
Sokaklar, köpekler, tanrının bütün eşyaları…”
Parçalanmış cesetler hak etti bu ölümü. Oyun, klişeleriyle seviliyordu yıllardır. Yavan, bayağı olsa da alışılandı. Seyirciyi doyuran beylik, büyük laflar arasına giriveren çağrışımlardan korkmalı. Düzeni bozan, metnin bütünlüğüne aykırı. Sen ben yok, biz varız. Ezberin dışına çıkmak da hangi hainin işiydi? Patlamada ölenlerin en mutlu fotoğrafları iliştirildi oyun afişinin yanında gazete sütunlarına. Acımızı paylaştılar. Ağlama törenleri. Devletin kutsal acısı. Sonrasızlığa yürüyenleri âna takılanlar bir an seyretti acı töreninde. Onlar kendi sözcüklerini çoğullaştırmaya kalktılar. Metnin onurlu bütünlüğünü bozanlar oyun dışı kalır. Koro, episode, ölümler sahnenin ardında gösterilmeli. Bu sefer sahici bir katliama tanık seyirci. Alkışlar, haz duygusunun doyurulmuşluğu. Daha önce başka oyunbozanların cesetlerini toplamıştık seyircilerle birlikte. Bu sefer iş alkışlayanlara kaldı. Paramparça oluşumuzu izlediler elleri alkıştan kıpkırmızı olmuşken. Tekrarlanmalı sahne ama ölenler paramparça. Savaştan, kıyımdan ve bir nice cinayetten beslenen bir trajediyi izliyor izleyiciler.
Oyunu sevmeyen kimi tiyatro eleştirmeni kinle topladı cesetlerimizden arda kalanı. Bizler ki -ötekiliği tescillenmiş olanlar- zaten kahraman sayılmayız ölü sever izleyicilerimizce. Aykırı sözcüklerimiz lanetlendi yeniden. Bir kısmı oyun eleştirilerini kurguladı kafasında. Oyun sürer halbuki, yeni ölüler seçilecek. Onların aykırı sözcükleri lanetlenecek. Yönetmenin buyruğu kesin. Parça parça olmuş etlerimiz için matemlerin ardından beylik, yüce sözcükler akacak yeni gösterimlerde. Katharsis. Bir kere kinlendi, kanlandı, acılandı sahne. Zavallı hizmetlilere kaldı kanı temizlemek. Hınçla, kinle yıkanırsa çıkar kan lekesi dediğin. (Yönetmenin aforizmaları yol gösteriyor bize.)
“Bu odur ki, biraz kin
Kayalaşmış saçlarla o taştan çiçeklerin
İçinde kayalaşmış, boyası kesinkin..”
Yasa koyucuların kini kutsaldır. En tanrısal buyruklarla verilir ölüm kararı. Ölümlerimiz unutulmalı. Ölüm üzerine kutsallar inşa etmeli. Tapınmalı, tepinmeli ölüler üstüne. Sahnede yeni ölülere ihtiyaç var. Yeni müridlere hem de. Sahne boşalmaz, unutulmazsa parçalanmış cesetler yeniler çıkamaz sahneye. Genç oyunculara da şans tanınmalı. Bu sıralar canlı bombacıları tercih ediyor yönetmen oyunbozanlara karşı. Önce unutmak gerek. Acıyı sağaltmak, belleğin derininde yitirmek bizi. Soluk alanlar kolay atıverir anı denilen gereksiz yükü zaten. Unutmayan oyunbozanlar için de yeni oyunlar yazmalı.
“Ve kalır yılgınlığımız,
gök bırakılmadan doğan bir yaratıktır
İçer içkisini, geriler
Bardağında bir ölü; hem ölümsüz hem ölü
Onca bir alışılmadık…”
Sahi başı sağ olursa yaşayanların ölüm buyruğunu verenler sürdürebilir kumpanyayı. Oyun yaşamalı, oyunun bütünlüğü bozulmamalı. Yönetmenin buyruğudur tiyatroyu yücelten. Acımasız da olsa kimi yargıları kumpanyanın bekası içindir her şey. (Not: Oyun metni, tüm diyalog ve monologlar denetleme kurulu tarafından yeniden gözden geçirilmiş ve son hâli ortaya çıkmıştır. Ahlak ve düzen bozucu kimi unsurlar metinden çıkarılmıştır) Yönetmenimiz babacan ve munis biridir aslında. Az ama öz de olsa gülümser kumpanyadaki oyuncularına, karınlarını doyurur üç beş kuruşla da olsa.
“Biter elimizdeki şey, biter her şey
Kalırız, kan gibiyiz, donarız bir tanrısalda…”
Alkışlar, sövgüler, övgüler. Oyunun sahiciliğine farklı yaklaşımlar. Cesetlerimizi onurlandırıyor seyirci. Duygularının tatmin edilmesini istiyor her biri. Yaşasın kutsal, yaşasın yasa koyanlar. Sesler bir karmaşaya dönüşüyor. Aykırı bir ses çıkıyor aradan.
“Kan üzerimdeki.” “Biz de vurulduk.” Hezeyan. Kan kusuyor kumpanya. Seyircilerin ölümlerine geldi sıra. Seyirciler de oyuncu olduğunu anladı sonunda. Ah Brecht, ah epik tiyatro. Tabutlar hazır edilmeli kumpanyanın ardından. Ölü severler saygı duyuyor cansız, parçalanmış hâlimize. Ruhumuz yatışıyor bunu öğrenince.
“Daha işiniz bitmedi, öykünüz sona ermedi.”
* Şiirler Edip Cansever’in Tragedyalar metninden alınmıştır.