Noktayı cümlesinin sonuna kondurmadan önce tekrar tekrar okudu yazdıklarını.
Saatin tik tak sesi ilerledikçe zamanının daraldığını hissetti. Lâkin o noktayı cümlenin sonuna koymaya eli bir türlü gitmedi.
Bir şeyler yarım kalmış gibiydi, noktayı buna alet edemezdi.
Masadan kalktı ve odanın içinde daireler çizmeye başladı. Bir yandan da sağ elinde tuttuğu kaleminin arkasına basıyordu baş parmağıyla. Eş değerdi sanki duvardaki saatin dakikaları savuran vuruşuyla.
İçini döktüğü kağıtta eksik kalan bir şey vardı. Hangi harflerin arasına sıkıştığını anlamamaktaydı.
Gözü saate takıldıkça avuç içleri terliyordu, hareketlerini kontrol edemiyordu. Cümlesinin böylesine bir başına kalması canını sıkıyordu. Hal böyleyken dar ağacı hiç bu kadar çekici olmamıştı.
Yarım kalan her şeye vurulan kelepçe, iple sallandırılan beden gibiydi. O ipin halkası boynuna çoktan geçmişti. Koridordan ayak tıkırtıları duyulduğunda kağıdının başında buldu isyankâr adımlarını.
Noktayı koyup bitiriverecekti yarım kalmışlıkları.
Kapı açıldı. Ayaklarının altında duran tabure kaydı.
Nokta...