Akım, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İtalya’da doğmuştur. Hayatın gerçek ve doğal akışına odaklanan, belgesel türündeki filmlerdir. Filmler stüdyo yerine genellikle sokaklarda çekilmiştir. Oyuncuların kalıp replik kullanmak yerine doğaçlama yaptığı sahneler çoğunluktadır. Çoğunlukla ekonomik sıkıntılar ve işsizlik konuları işlenir.
Akımın en önemli filmleri, yönetmenliğini Luchino Visconti’nin yaptığı “Ossessione : Tutku” ve Vittoria De Sica’nın yönetmenliğini yaptığı “Ladri di biciclette : Bisiklet Hırsızları”dır. Ülkemizde ise Yılmaz Güney’in “Umut” filmi akımın en iyi örneğidir.
İtalya’da 1945 sonrasında doğmuş olan İtalyan Gerçekçiliği'nin ana izleğinde erkek ve kadın genel hatlarıyla işlenir. Gerçek hayatın içinden hikâyeler, çekimler kapının dışında, belgesel tarzda yapılır. İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin yönetmenleri, kameralarını stüdyolardan çıkarıp sokağa taşıdılar ve doğal ışık kullanmayı tercih ettiler. Oyuncular da doğaçlama rol yaparak günlük hayatı beyaz perdeye taşıdılar. Hem hareketli kamera hem de sokaktaki doğal seslerin kullanılması akımın en belirgin özelliklerdendir. Senaryoya gerek duyulmadan olaylar, olduğu gibi aktarılabiliyordu. İşsizlik ve ekonomik kaos en temel konulardandı.
Akımının ilk filmi olarak kabul gören “Ossessione” (Tutku, 1943) Luchino Visconti tarafından yönetilmiştir. Amerikalı yazar "James M. Cain'e ait “The Postman Always Rings Twice” (Postacı Kapıyı Her Zaman İki Kere Çalar)'dan uyarlanan filmin senaryosunu Visconti, kalabalık bir ekiple birlikte yazmıştır. Film aynı zamanda yönetmenin sinemadaki ilk filmidir. Filmde Gino ve Giovanna arasında bir yasak aşk filizlenir. Birbirlerine delice âşık olan çift, ilişkilerini Giuseppe'ye fark ettirmeden yaşamaya çalışır fakat bu onlar için hiç de kolay değildir. Üstelik Giovanna, Gino ile kaçmak istemektedir ancak önlerindeki tek büyük engel kocasıdır.
“Ladri di biciclette” (Bisiklet Hırsızları, 1948) senaryosunu Cesare Zavattini'nin yazdığı, Vittorio De Sica'nın yönettiği drama filmidir. Film hem yapım tekniği hem de sinema estetiği açısından akımının simgesi niteliğindedir. Bisiklet Hırsızları filminde, savaş sonrası yoksul Roma atmosferinde iş arayan Antonio'nun hayat mücadelesi anlatılmaktadır. Var olma mücadelesi veren sıradan bir işçi üzerinden, umut, utanç ve yitiriliş üçgeninde insanlık durumu incelenmektedir. İşsizliğin en büyük sorun olduğu bir zamanda iş bulan Antonio, işini yaparken kullanmak üzere bir bisiklet satın alır. Fakat bir afişi yapıştırmaya çalıştığı sırada bisikleti çalınır. Polise giden Antonio, hırsızları kendisinin araması gerektiğini duyunca 10 yaşındaki oğlunu da yanına alarak karış karış Roma sokaklarında dolaşıp bisikletini aramaya başlar.
Akımın ülkemizdeki en iyi örneği ise senaristliğini, yönetmenliğini, yapımcılığını ve başrol oyunculuğunu Yılmaz Güney'in yaptığı “Umut” filmidir. Oyuncu kadrosunda ayrıca Tuncel Kurtiz, Osman Alyanak ve Enver Dönmez’in yer aldığı film, atına araba çalan bir faytoncunun hayatına odaklanır. Geçimini bu ata bağlayan faytoncunun atının ölmesi bütün ailenin hayatını zorlaştırır. Çünkü faytoncu, meçhul bir definenin peşine düşecektir ve çoluk çocuk bu hayal uğruna heba olacaktır. Türk sinemasının ilk gerçekçi filmi olan Umut aynı zamanda o tarihe kadar çekilen en iyi film kabul edilir. Çekildiği dönemde Türkiye'de sansüre uğrar ve restore edilmiş haliyle 2015 Venedik Film Festivali'nin Klasikler bölümünde gösterilir.