Kitap/Düşün/Sanat/ Sayfa Editörü: Erinç BÜYÜKAŞIK

Beni Siz Delirttiniz/Erinç Büyükaşık

Gilbert ve Gubar'ın "Çatı Katındaki Çatlak Kadın" kitabı, kadın yazarların 19. yüzyıldaki edebi tahayyülünü ele alarak, edebiyat tarihini feminist bir bakış açısıyla yeniden yorumlamayı amaçlar. Bu eser, edebiyat evinin çatı katına kapatılan kadınları keşfederek, kadınların edebi alanda maruz kaldıkları baskıları ve bu baskılara karşı direnişlerini ortaya koyar.

Devamını Okuyun
10 dakika okundu

Bilgiye Tutunmak/Levent ARIÇ

Tüketim toplumu metayı ürettiği kadar metayı tüketir, yaratılan değerleri de tüketir. Kapitalizm yerine neyi koyar? Elbette dolu gibi görünse de, işlevi ve düşünme becerisi elinden alınmış boş insanı koyar. Hiç mi bir şeyler okumaz insan, hiç mi bir bilgiye ulaşmaz? Okur, ulaşır tabii. Merakın celbedileceği illaki ayrıntılar olur, o da gerçeklerin tersyüz edildiği ayrıntılardır.

Devamını Okuyun
2 dakika okundu

Şiir ve İletişim/Nisa Leyla

Bu yüzden buradayız, şiirden ve edebiyattan söz ediyoruz. Aynı paydanın çocuklarıyız. Çocukları dedim çünkü şiir, çocuk yüreğini koruyan insanlarda boy verir, gelişir ve büyür.

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

Kışın ve Yaşamın Gerçekliği/Ümit Ahmet DUMAN

Şiddetli gök gürültüsü hepimizi istemsizce kendine baktırıyor. Ardından gelen uzun atımlı şimşek parıltıları gecenin ıslak geçeceğinin işareti. Yağmur damlaları ile kar kristallerinin kavgasını izliyoruz havada. Kâh kristaller kazanıyor, kâh damlalar ama mevsimin erkenliği kar kristallerinde güç kaybına neden oluyor.

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

Yaşam Sonlardan Oluşmaz/Turan HORZUM

ANNEM, KOVBOYLAR VE SARHOŞ ATLAR, Polat’ın son öykü kitabının adı. Kitapta toplam on bir öykü var. Karakter zenginliğinden söz etmesek de anlatımdaki destansı hava karakterleri içselleştirmemizi sağlıyor. Öte yandan toplumsal duyarlılığımızı propaganda yapmadan acıtarak harekete geçiriyor. Bunları yaparken öyküdeki olayları ve düşünceleri rastlantılara dayandırmıyor. Belli bir etkiyi özenle ve düşünerek tasarladıktan sonra olayları bir araya getiriyor. Çok fazla detay yok öykülerde. Örneğin ‘Kılçık Babam’ öyküsünde anlatıcı çocuğun babası ile ilgili anlattıklarından o kadar çok etkileniriz ki babanın niçin yatağa düştüğünü, ne iş yaptığını düşünmeyiz

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

Fay Hattından Edebiyata Düşenler 2/Erinç BÜYÜKAŞIK*

İnsanın depremlerdeki tüm eylemleri, içgüdüsel davranışları, hayatta kalmak adına kaçış istemi ve birbirinin kurtarıcısı olabilme ve olamama halleri veya insanın ikileminlerine dair söz konusu edebi yaratılardaki kimi örneklere şu şekilde de yer vermek mümkündür. Engin Geçtan’ın “Karabasan” öyküsünde bu gerçeklik şu ifadelerle yansır. “Yardım edin,” diye bağırmasına karşın merdivenlerde kaçarak yanından geçenler yardımda bulunmuyorlar (Engin, G. Geç Kalan Öyküler, Öykü, “Karabasan,” Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002, ss:149-159).

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

Antakya’yı Uzaktan Düşünmek/SeLman BÜYÜKAŞIK*

*Bu metin yıllar öncesinde kaleme alınmış ve deprem felaketini yaşayan Hatay ve tüm depremzede kentlerimize ve kentlerin hafızasına adanarak yeniden yayımlanmıştır. Antakya! Çiçekler, ağaçlar, çağlayanlar diyarı… Kuzeyinde, yıllardır uzak kaldığım kış aylarında hep mor, gizemli Amanosların dimdik durduğu Antakya!...Ve onların güneydoğusundaki yaşlı, gün görmüş Habib Naccar dağlarına sırtını dayarken, Asi ırmağını tutkuyla kucaklamış şirin, küçük ; ama canlı Antakya!...Türlü din ve soyların mozaiği, uygarlıklar kenti.

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

Otuzun Üzerinde Dile Çevrilen ve On Beş Milyondan Fazla Satan Başucu Kitabı Victor E. Frankl’den “İNSANIN ANLAM ARAYIŞI”/Tuba KIR

Yahudi asıllı nörolog ve psikiyatr Victor E. Frankl, 1905’de Viyana’da doğar. İkinci Dünya Savaşı esnasında, Naziler tarafından ailesiyle birlikte Polonya’daki imha işlemlerinin gerçekleştirildiği Auschwitz toplama kampına götürülür. Orada annesini, babasını ve eşini kaybeder. İnsanın Anlam Arayışı’nda, kampta başından geçenleri, hayat mücadelesini ve kurucusu olduğu Logoterapi’nin ilkelerini kaleme almış yazar.

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

Bir Beyoğlu Masalını Yitirmek/Erinç BÜYÜKAŞIK

Sokaklarında dolaşıp, büyük yoksulluğu ve yoksunluğuyla geçmişe ağıdını söyleyen Beyoğlu’nun şarkısını dinliyorum günlerdir. Yılışık Fransız Sokağı’nın, Tünel’e sığınan yabancıların yarattığı Avrupalılığın ötesinde, caddenin diğer ucuna ulaşıyor sesim: Tarlabaşı... Adında bile bir kriminal gerçekliği istemese de taşıyan bir göçzede İstanbul silueti. Birçok eski levanten yapının yıkılmaya yüz tuttuğu, sokaklarında geceleri zencilerin, esrar satıcılarının, mafyanın, ölüm tacirlerinin kol gezdiği bir başka Beyoğlu.

Devamını Okuyun
2 dakika okundu

Bir Âşığın Portresi Olarak Orhan Veli/Erinç Büyükaşık

Orhan Veli’nin hayatıyla sanatı ve şiirinin kesişme noktasını tam da sözünü edebileceğimiz “sanatçı” tavrını redderek, kendini varoluşun tüm olağan halleriyle ifşa çabasında görmek mümkün, bu noktada “Rakı şişesinde balık olsam” dizesindeki büyük ironi, tam da bilinçaltında nice gelgitler yaşayan ama bu hallerle barışık, büyük yalnızlıkların “şair”i olabilme gücünde bulabiliriz hatta. Bu noktada aşklarıyla da zaaflarıyla da “insanı” hallerini reddetmeyen, büyük kelimeler ve lafazanlıklara sığınmayan Orhan Veli’yi kendi “samimiyet”ini edebiyata yüklemiş usta kalem olarak görmek haksızlık olmaz. En azından yıllar sonra ahde vefa borcunu bir okur olarak ödememiz bu şekilde mümkün olabilir.

Devamını Okuyun
2 dakika okundu

ÖLÜ VE YARALI BİLETLERLE YOLCULUK/Sezai Sarıoğlu

Şimdi de mitoloji ile helalleşip modern ulus devlete yolumuzu düşürelim ve yeni bir cümle kuralım: Laiklik, demokrasi, sivil toplum iddiaları ve "demagojileri" bir yana, devletlerin, yeri ve gök dahil bil cümle hakikati ve mecazı temsil ettiğinin varsayıldığı, "yurttaşların" kendilerini buna göre inşa ettiği bir yerel/evrensel model içinde yaşıyoruz. Hal böyle olunca zorun ve korkunun tarihteki rolünü anlamak mümkün! Bir tarihsel model olan her ulus devlet, kendini yeniden üretmek için “modellere” ihtiyaç duyar. “Model davalar”, “model katliamlar”, “model resmi tarih” vb. sistemi koruyup kollamanın ötesinde daha derinde seyreden kurucu öğelerdir. "Zor" ile "korkunun" ruh ikizi olmaları bundandır; biri diğerinin hem nedeni hem de sonucudur… İşkencenin amacı, öldürmekten  hatta bilgi almaktan çok kişiyi özyıkıma uğratıp onursuzlaştırmak ve özgüvenini yitiren kişinin devlete yeniden geçici ve/veya kesin kayıt yaptırmasının zeminini oluşturmaktır. Bu nedenle “çözülmek”, başkalarını ele vermekten çok kişinin kendini ele verip, devlete yeniden kayıt yaptırma ihtimali olan bir hâldir.

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

GÖRSEL EĞİTİMDEN GÖRSELİN EĞİTİMİNE GELMEK/Havva AĞRAL

Görsel olanın kendi içindeki araçları, değişik anlam ve süreçler yaşadı. Savaşların da,insanın başka var oluş süreçlerinin de görsel imajlar çağlarında değiştiğini görüyoruz. Savaşın imajları, yıllar öncesi için, şövalyeler, kılıçlar, kaleler, toplar, tüfekler ve bunların devinimli gösterilmiş oldukça büyük savaş alanı tabloları iken, seksenli yıllarda, Reagan’ın el sıkışmasını anime ederek göstermek, Pink Floyd ‘un yürüyen çekiçleri ile göstermek gibi, gerçeğin animasyonu ile imaj bulmuşu. Hatırlarsınız. İran Irak savaşlarının son bulduğudönemlerdi. Barışçıl görünen gerçeğin animasyonu. Doksanlarda Körfez savaşı. Yanıp sönen fosforlu ışıklar.

Devamını Okuyun
2 dakika okundu