Karganın biri dadandı balkonuma. Çirkince, karganın güzeli olur mu? Olmaz tabii. Bed sesli, koca gagalı, hin. Kendinden başkası umuru değil, hep bana, reb bana. Karganın en sevimlisi çocukluğumda okuduğum Samed Behrengi'nin Yıldız ve Karga'sındaki 'Karga oğlan'dı. Masum, çaresiz ve güçsüz. Uçmayı öğrenemeden, arkasında iki tüy bırakarak ölüp giden. Karga oğlanın masumiyeti de onunla ölüp gitmiş olmalı ki günümüz kargaları masumiyetten bihaber, bencil, kurnaz kolaycı. Zamane oluvermişler...
Bir zamanlar memleketin birinde, “üç paralık” deyiminden kinaye “Paralı” isimli ticaret yeteneği yüksek biri yaşarmış. Paralı, düşünmüş taşınmış, memleketi karış-karış gezip tozmuş ve sonunda ülkesinin en önemli ihtiyacının “ayna” olduğuna karar vermiş. İster inanın ister inanmayın; isterseniz ilk rastladığınız aynaya sorun, o ülkede hiç ama hiç ayna yokmuş. İnsanlar aynanın ne olduğunu bilmediklerinden yüzlerini de tam olarak bilemiyorlarmış.
Hafızam, sayısız alçaklığa ev sahipliği yapsa da tek bir istisnâsı olduğunu gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. Bu istisnâ, öyle bir yüce yan ki, düşlerin ve mucizelerin gerçekleşeceğine ilişkin inancını asla yitirmiyor. Tanrı gibi ödüllendirilmeye, bağışlanmaya, düzeltilmeye, var ya da yok olmaya gereksinim hissetmiyor.
“Ana, babamı özler misin?” Sağ kaşını kaldırdı, o sağ kaş kalktı mı biliriz yanlış bir şey yaptığımızı. Hemen toparladım. Sustu! Anladı ama anlamazlıktan geldi. Sağ kaş hâlâ yukarda… Çocukken bize hiç hayır demezdi. Sağ kaşını kaldırdı mı anlardık. Bir keresinde evde misafirler… Sofra hazır, okuldan gelmişim. Karnım nasıl aç? En sevdiğim pişi sofrada sıcacık, yanında çiville karışık tulum peyniri… Göğermiş olanından… Dalıyorum sofraya. -Öhö öhö!..
Çay bardağının içinde dönüveren kaşık sesleri iki kadının süregelen sohbeti ile taçlandığında dışardan geçen “Hurdalar alırımm!” cümlesi araya kara kedi gibi girmişti. “Hur-daa-cııı!” “Hurdalarrr alırıımmm!” İki kadın, bir yandan çaylarını yudumlarken bir yandan da sokağı tam ortalarına alıyorlardı.
Acaba en son ne zaman göğsümde baskı hissetmeden, rahat bir nefes alabildim? Hatırlamıyorum. İçerisi çok karanlık ama eskisi gibi bataklık yok. Pelte gibiyim. En çok da iç organlarım. Özellikle kalbim, çünkü bütün ağırlığı göğsümde hissediyorum. Birazda karnımda ama kasıklarım iyi durumda. Kollarım da hareket etmekte zorlanıyor. Bir çuvalın mı yoksa bir tabutun içinde miyim anlayamıyorum.