Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

Veda/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

1 dakika okundu

İki eli yanağında bekledi o gece. Kaybettikleri sanki geri dönecekmişcesine. Sağlı sollu düşüyordu gözyaşları yanağından, biri önde diğeri arkada. “Geçmiş geçmişte kaldı.” denirdi oysaki. Kalmıyordu, en derinden baş gösterip yüzeye çıkıyordu. Bir bıçak yarası gibi acılar saplanıp kalıyordu kalbe. Battıkça batan, acıttıkça acıtan

Devamını Okuyun  

Bekleyiş/Özlem TÜM

1 dakika okundu

Uçsuz bucaksız... Kırık dökük hayatının üstünü çizdi.

Devamını Okuyun  

Kırmızı Kanat/Emine AYDOĞDU

1 dakika okundu

Doğan güneşin güzelleştirdiği bahçede sabah kahvaltıları yapılır, fıskiyenin sesiyle serçelerin sesi birbirine karışırdı. Kırmızı Kanat koltuğunda oturuyorsa, hatip kesilirdi. İki dudağının arasında bugün ve dün öylesine birbirinin içine girerdi ki zaman bir tekerlek gibi dönerdi. Özellikle gençler, geçmişi, bugünü ve yarını birbirine karıştırırlardı. Hangi zamandan söz edildiğini anlayamazlardı. Hele de söz kuşlara gelmişse, ortalık neşeye boğulurdu. Vakitsiz gelen her kuş, mucize sayılırdı.

Devamını Okuyun  

Deprem Kırıkları/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

1 dakika okundu

Binalar çöker, duvarlar çatlar, kolonlar yerle bir olur, beton tüm soğukluğuyla yapışır toprağa, un ufak olurcasına. Enkaz kaplar toprağın üstünü. Yarım kalmış binalar da yarımdır işte. Bütününden birşey kalmamış, eksik gedik, ayakta zor dururcasına. Hani “üflesen düşecek” derler ya.

Devamını Okuyun  

Dudaklarımızdaki Zincir/Emine AYDOĞDU

1 dakika okundu

Bazen bir şeyler olur, birbirimizin gözlerine bakarken kapıldığımız coşku, birdenbire yok olur. O bana, ben ona kıyasıya saldırmaya başlarız. Bunun için bir söze, bir davranışa, bir susuşa gerek yoktur. Akşam üzeri ortaya çıkan mızıkçı rüzgarın esintisi, yeter de artar bile. Bir kağıt parçası gibi yavaş yavaş yırtılmaya başlarız. Her yırtık, anılara doğru yol alır. Yolu, deşe deşe yürürüz. Sonunda ben susmayı yeğlerim. Susuşumu dinlediği sırada, ayak tabanını gösterir. Çıplak yürüdüğünde derisi sertleşen ayak tabanını...

Devamını Okuyun  

Kaçış/Evrim AKDAĞ

4 dakika okundu

Ayağını terliklerine yarım yamalak geçirmiş. Ne başında örtüsü var ne de sırtında pardösü. Saçları kiremit renginde, bir belaya hazır gibi omuzlarına dökük. Hani ya kimse tutmasa, hani ya kimse yolmasa usulca ensesinden dağılacak. Sağ kolunun bileğini sıkı sıkıya sarmış. Kolu emanet sanki yanında. Birazdan birine verecek. Al bak, eti didildi sadece, az biraz da büküldü, işine yarar mı, al bak.

Devamını Okuyun  

Şerefe/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

1 dakika okundu

Oldum olası severdim yolculukları, gözlerimin önünde uzayı veren asfaltın bilinmez kıyısını. Yerleşmiştim koltuğuma. Ayaklarımı kenetlemiş, kollarımı kavuşturmuş, göz kapaklarıma hınzırca bir tebessüm fırlatmıştım kapanmaları adına. Bedenimin bu söz dinler hallerini seviyordum. Peki ya söz dinlemeyen ruhum!

Devamını Okuyun  

Karganın Biri/Filiz ÖZDEMİR

1 dakika okundu

Karganın biri dadandı balkonuma. Çirkince, karganın güzeli olur mu? Olmaz tabii. Bed sesli, koca gagalı, hin. Kendinden başkası umuru değil, hep bana, reb bana. Karganın en sevimlisi çocukluğumda okuduğum Samed Behrengi'nin Yıldız ve Karga'sındaki 'Karga oğlan'dı. Masum, çaresiz ve güçsüz. Uçmayı öğrenemeden, arkasında iki tüy bırakarak ölüp giden. Karga oğlanın masumiyeti de onunla ölüp gitmiş olmalı ki günümüz kargaları masumiyetten bihaber, bencil, kurnaz kolaycı. Zamane oluvermişler...

Devamını Okuyun  

Bir Felaketin Ertesinde/Enver Karahan*

3 dakika okundu

Gecenin zifiri karanlığı, ortalığı ölüm uykusu sessizliğine çeviriyordu. Soğuk hiç olmadığı kadar sert, yeryüzü hiç olmadığı kadar hareketli, insanlar hiç olmadığı kadar çaresizdi.

Devamını Okuyun  

Deprem Kentleri ve Bellek: ÇOCUKLUĞUM / AFŞİN ve ELBİSTAN/Mehmet Ali GÜNER

1 dakika okundu

Gaz lambası söndüğünde o düşler benim zihnimde daha aydınlık daha cazip hale gelirdi. Ben o küçük ama kalabalık odalarda tavana yansıyan soba ateşi ile dünyama umut serptim hep. Ayaklarımı sürükleyerek gittiğim köyümüzün okulundan bir an önce mezun olacaktım. Okumak istediğim bütün kitaplar elimin altında olacaktı. Kendime ait bir oda, bir yatak, kitaplık, kıyafetler, çalışma masası...

Devamını Okuyun  

Buzlar Kraliçesi/Özlem TÜM

1 dakika okundu

Buzlar Kraliçesi, içine dönük gri gözleri, sarı saçları ile içeri girdi. Sabah diyemeyeceğim, öğlen hiç değil! Sanki gece ayazı gibi bakıyordu. Gece ayazı...

Devamını Okuyun  

Aynaya Baktım Sır Beyaz Olmuş/Sezai SARIOĞLU*

1 dakika okundu

Bir zamanlar memleketin birinde, “üç paralık” deyiminden kinaye “Paralı” isimli ticaret yeteneği yüksek biri yaşarmış. Paralı, düşünmüş taşınmış, memleketi karış-karış gezip tozmuş ve sonunda ülkesinin en önemli ihtiyacının “ayna” olduğuna karar vermiş. İster inanın ister inanmayın; isterseniz ilk rastladığınız aynaya sorun, o ülkede hiç ama hiç ayna yokmuş. İnsanlar aynanın ne olduğunu bilmediklerinden yüzlerini de tam olarak bilemiyorlarmış.

Devamını Okuyun