Kitap/Düşün/Sanat/ Sayfa Editörü: Erinç BÜYÜKAŞIK

“Theseus’un Gemisi” Paradoksu ve Kimlik Sorunu/Enver KARAHAN

Kişisel özdeşlik sorunu ‘’ben kimim?’’ sorusunun felsefi literatürdeki karşılığıdır. Değişim ve süreklilik kavramları üzerinden konuyu ele aldığımızda, daha farklı düşünceler üretmemize olanak sağlamaktadır. Bir paradoks üzerinden konuya farklı bir zenginlik kazandırmak istersek ‘’Theseus’un Gemisi’’ üzerinden ilerleyebiliriz.

Devamını Okuyun
2 dakika okundu

Modernin Temsili Olarak Kentler, Yazarlar/Erinç BÜYÜKAŞIK

Modern anlamda kent olgusuna 19. yüzyılın ilk çeyreğinden bugüne dek kent farklı açılardan ve disiplinlerden bakılmış, kurmaca metnin çoğu kez başat mekan ögesini belirleyen ve edebiyattan sosyolojiye,kent sakinlerine farklı kavramsallaştırmalar üzerinden tartışılmıştır kent ve yazar ilişkisi.

Devamını Okuyun
3 dakika okundu

Edgar Allen Poe ve Düşün İzinde Okumalar/Emrecan DOĞAN

“Düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adanmıştır.” Poe tüm hayatını bu sözün minvali üzerine yaşamıştır. Elbette 200 sene evvel yaşamış birisi için kesin konuşmak mümkün değil. Bakın, bu yüzden ilk başta vardığım kesin yargıyı şimdi unutalım. Çünkü onun için çok farklı dedikodular da vardır.

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

Fay Hattından Edebiyata Düşenler 2/Erinç BÜYÜKAŞIK*

İnsanın depremlerdeki tüm eylemleri, içgüdüsel davranışları, hayatta kalmak adına kaçış istemi ve birbirinin kurtarıcısı olabilme ve olamama halleri veya insanın ikileminlerine dair söz konusu edebi yaratılardaki kimi örneklere şu şekilde de yer vermek mümkündür. Engin Geçtan’ın “Karabasan” öyküsünde bu gerçeklik şu ifadelerle yansır. “Yardım edin,” diye bağırmasına karşın merdivenlerde kaçarak yanından geçenler yardımda bulunmuyorlar (Engin, G. Geç Kalan Öyküler, Öykü, “Karabasan,” Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002, ss:149-159).

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

Fay Hattından Edebiyata Düşenler 1/Erinç BÜYÜKAŞIK*

Yıkımlar, ölümler ve ağıtlar coğrafyasında depremin ardından yazılan her yazının öfke ve çaresizliğin anlatıcısı olduğu gerçeğiyle söze başlarken edebiyata ve yazıya düşen fay hatlarını ve bu afetin yazıdaki izdüşümlerini ele almanın ne derece gerekli olduğunu vurgulamalıyız. Sanat ve edebiyatın kolektif acıların dillendirici olduğu bilinciyle Türkçe roman ve öykünün “deprem”gerçekliğini ele alışını irdelemek adına kaleme alınan bu metin tam da tanıklıkların yazarca izdüşümlerini ortaya koyarken depremler coğrafyasında düşünsel, siyasal fay kırıklarımızı da yansıtan birçok romanın izinde yapabileceğimiz bir yolculuğun acılara “yazgıcı” yaklaşımların ötesinde daha sorgulayan hatta şekillendirebileceğini düşünme olanağı verdiğini ifade edebiliriz.

Devamını Okuyun
2 dakika okundu

‘’Seslendim Uyuyordu Dünya’’ Adlı Şiir Kitabı Üzerine / Enver Karahan

‘’ Şiir, konuşma ile susmayı bir araya getirmektedir.’’ der, Thomas Carlyle. Susmanın büyüsü ve retoriğin arasında yeni bir dünya kuruyor şair Gülten Doğruyol İncesu bizlere. İyi niyetli bir dokunuş hece hece avuçlarımızdan yüreğimize akarken, bazen özlüyor, bazen bekliyor, bazen de hüzünleniyoruz. Temelinde insan ve insan sevgisi üzerinden doğaya ve topluma sesleniyor şair. Ve dünyanın başucuna üç dizelik bir ağıt bırakıyor usulca ve kendi acısını gizlercesine: ‘’Durmadan bir şeyler koparıyorlar bizden Durmadan bölüp parçalıyorlar bizi Seslendim, uyuyordu dünya.’’

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

Otuzun Üzerinde Dile Çevrilen ve On Beş Milyondan Fazla Satan Başucu Kitabı Victor E. Frankl’den “İNSANIN ANLAM ARAYIŞI”/Tuba KIR

Yahudi asıllı nörolog ve psikiyatr Victor E. Frankl, 1905’de Viyana’da doğar. İkinci Dünya Savaşı esnasında, Naziler tarafından ailesiyle birlikte Polonya’daki imha işlemlerinin gerçekleştirildiği Auschwitz toplama kampına götürülür. Orada annesini, babasını ve eşini kaybeder. İnsanın Anlam Arayışı’nda, kampta başından geçenleri, hayat mücadelesini ve kurucusu olduğu Logoterapi’nin ilkelerini kaleme almış yazar.

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

Çarpıcı, Düşündürücü; Yorucu ve Bıktırıcı Bir Roman: Malina/Selman BÜYÜKAŞIK

“İlk kez 1971’de yayımlanmıştı Malina, çıkışının hemen ardından birkaç baskı yaptı, kısa zamanda çoksatar listelerine yerleşti. (…) 1980’den sonraki yıllar ise yeni bir gelişmeyi başlattı. (…) Bu gelişme günümüzde, Malina’nın, yüzyılımız Avrupa romanının en önemli ürünlerinden biri sayılmasıyla noktalanmış bulunuyor. Malina, bu yeni niteliğiyle artık salt Avusturya yazınının değil, dünya yazınının bir yapıtıdır. Tıpkı Ingeborg Bachmann’ın salt Avusturyalı bir ozan ve yazar olma niteliğini çoktangeride bırakmış oluşu gibi. (…) Malina, çıkışından günümüze değin zaman zaman çok yoğun tartışmalara konu oldu.

Devamını Okuyun
2 dakika okundu

ZEKİCE KURGULANMIŞ AYRIKSI BİR KARAKTER: YALNIZ ADAM/ Selman BÜYÜKAŞIK

Yazarın bu tek romanında kahramanımız tuhaf, kızdıracak kadar kabuğuna çekilmiş, insanlardan uzak olmaya çalışan ve hep kendini haklı gören kibir abidesi bir karakter. Varoluş felsefesinin çokkaramsar kanadından. “Yine de hesaba katmak gerek insanları. İşlerime burunlarını soktukları zamancanımı sıktıklarına göre, varlar demektir. Bu da tepe taklak olup aralarına düşmeme yetiyor. Gerçekliğin dışına çekiyor, kendi gerçekliklerine kapatıyorlar insanı. Daha doğrusu kendi görüş biçimlerine…”(s.52) diyen bir yaban, bir ayrıksı. “Bir hiç uğruna yaşamaya utanmıyor musunuz?”(s.22) diyecek kadar ayrıksı, üstelik haklı olduğundan emin. Asosyal kişiliğiyle yadırgı bir karakter.

Devamını Okuyun
2 dakika okundu

“Olmadı Hiç” Heybemdeki Öyküler/Enver KARAHAN

"Olmadı hiç. Hiç biri olmadı. O var olmadı. Ben onu sevmedim. O da beni sevmedi. Hücrelerimizi saran aşkın tatlılığında cenneti arzularken benim yüzümden yaşanan bir kazada hayatımız cehenneme dönmedi bizim. O ölmedi. Ben delirmedim." Akademisyen yazar Yakup Yaşar’ın 16 öyküsünün yer aldığı ”Olmadı Hiç” başlıklı eserinde insan manzaralarının, yaşanmış ve yaşanabilir gerçekliğine tanık olmaktayız. Bu sıcacık, doğal, yer yer güldürüp, yer yer hüzünlendiren öykülerinde verdiği mesajlar ise gayet anlaşılır oluyordu.

Devamını Okuyun
1 dakika okundu

DÜNYAYI GÖRMENİN KILAVUZLUĞU VE SİNEMA /Havva Ağral

Tarkovski’nin sinemasını ve sinema dili bağlamında yetkinliğini ele aldığımızda onun dünyayı nasıl gördüğünden ziyade, görselliğin ona nasıl yardımcı olduğunu düşünürüm. Filmlerindeki imgesel sahnelerin çoğu, doğanın kendiliğinden ortaya çıkıyor. Yani doğa Tarkovski’ye hep yardım ediyor gibi. Bunda onun zaten doğanın, geçmişin izlerini süren bir yönetmen olmasının payı büyüktür. Ancak film okumaları, kendine kaynak olarak salt doğayı değil; doğanın insan üzerine etkileşimlerinden doğmuş olan alegorileri, arketipleri ve metaforları kaynak gösterebilir.

Devamını Okuyun
2 dakika okundu

”Arkadaş Islıkları” Kitabı Üzerine / Enver Karahan

“O yıllar daha on dokuzuna basmış mıydım? Hani şu artık kanun karşısında “reşit” sayıldığı, işlenen suçlardan babanın ananın sorumlu tutulmadığı yıllar… ” diye başlayan romanımız, toplum ve başıboş gençlik sorunlarına, ailedeki dengesizliklere eğilmektedir. Orhan Kemal’i -Serseri Mayınlar- diye yazdığı iç başlığı isimsiz kahramanımızın avare yıllarının özetidir adeta. Ekmek elden su gölden düşüncesini benimsemiş bir kaç genç ve toplum ahlakına uymayan her türlü davranışı sergilemek gibi bir zorunluluğu bürünmüş serseri mayınlar. Hepimizin kıyısından köşesinden denk geldiğimiz, belki içinde bulunduğumuz, yaşantımız bir döneminde içine çekildiğimiz bu köşe başı buluşmaları ve kulağımızda mutlaka ara ara çınlayan o arkadaş ıslıkları…

Devamını Okuyun
2 dakika okundu