Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

Kavanozdaki Adam/Selim KOÇ

1 dakika okundu

Prolog: bir cehennem ayazı şu anda buradan geçen her tükenişe vergi kesmektedir.rüzgarın en küçük oğlu az sonra iğdiş edilecek ve cennette bir yere saplanacaktır direk gibi.orada çürüyene dek yeni oyunlar vizyona girecektir dehşetin perdesinde.

Devamını Okuyun  

Sessizliğin Rengi/Fatma ALTUN

4 dakika okundu

Günlerdir uyumamıştı. Uykusuz geçen gecelerin ardından okulda geçirdiği gürültülü patırtılı gündüzler ona hiç yardımcı olmuyordu. Unutmak için bu kargaşa iyi gelir sanmıştı ancak yanılmıştı. Şimdi sınav için ayırdığı bu otuz beş dakika onun dinlenebilmesi için kaçırılmaz bir fırsat gibi duruyordu. Zihnini susturabilirse, bunu başarabilirse eğer geri kalan hayatı için alması gereken kararı düşünebilecekti. Ne yapacağını bilmiyordu. Hayatında ilk defa ne yapacağını bilemiyordu.

Devamını Okuyun  

MAĞARANIN GÖLGELERİ/Erinç BÜYÜKAŞIK

3 dakika okundu

Karanlık tarihlerden biri. Dünya koca bir canavar misali. Titu’yu mağarasına tutsak etti sancıları. Tipi, bitmeyen soğuklar, karın kapladığı tekinsiz kara orman ürkütücü bir yalnızlık ölüm korkusunu devşirdi içinde. İçini haylice kalabalık hissetti, mağara duvarlarındaki av resimleri, Piyu, Çika, ormana ulaşan dik yamaçta yitip giden annesi…Mağaraya musallat olmuş kaltaban akrabaları. Kayıplar onlar da bir süredir. Zira gideceğiz buradan demişti zaten. Başka bir kara ormana yolculuğa çıktılar. Bir göl, akarsu, kıyı arıyorlar onlar da. Buzulların altında belki cesetleri şimdi.

Devamını Okuyun  

Yol Öyküleri/Filiz ÖZDEMİR

3 dakika okundu

Ayakta kilometrelerce yol gitmenin çileli halleri. Balık istifi, itiş tıkış. Özellikle kadınların değişmeyen sitemleri, isyanları. Anda kalan dostluklar, yardımlaşan, dayanışan insanlar... İstanbul ulaşımının sıradan alışılagelmiş yüzü. İstanbul’u yaşamanın ve bu şehrin insanını tanımanın en kestirme yolculuğu.

Devamını Okuyun  

Gözler ve Tılsımlar/Erinç BÜYÜKAŞIK

1 dakika okundu

Dükkânın karanlık, kasvetli halini gözleriyle izledi. İçerisi yine ırgat pazarına dönmüş. Zihni bulanıklaştı. Vitrindeki birkaç rugan kundura, püsküllü damatlıkların yanında sıralanmış. Güneş yüzünü göstermedi henüz. Kapkara gök. Kasabalılar ilçedeki fabrikasyon kundura satan dükkanlar açıldığından beri uğramaz oldu dükkâna. İşi düşen tabanına çivi çaksın diye kapının eşiğinde beliriyor ancak. Bunlar daha mı pahalı diye sordu Elif gözleriyle camekandaki parlak kundurayı gösterip. Sandalyede çivilenmiş gibi otururken sıkıntıdan oflayıp pufluyordu bir yandan.

Devamını Okuyun  

BİR PARÇA/Gülru ÖZTUNÇ

2 dakika okundu

Öylece oturmuştu. Oturmaktan çok çökmüştü yere. Toprak olmuştu her yanı, yüzü gözü toz toz. Gözümüzün önünde giderek yiten karaltının üzerine bir eliyle aldığı toprakları atıyordu sakince. Sanki kum havuzunda oynayan bir çocuk... Bir elindeyse sedef kolyenin zinciri kederle sallanıyordu boşluğa. Boşluğun içine, derine, en derine.

Devamını Okuyun  

Aşk’ın Elçileri: Çiçekler/Fatma ALTUN

1 dakika okundu

Oturdum karşısına. Gözlerinin ta içine baktım. Sanki karşımdaki minicik bir orman çiçeği değildi de oraların kokusunu, dokusunu getiren bir elçiydi. Küçücük bir kız çocuğu oturuyordu sanki karşımda. Kendi çocukluğum geldi aklıma. Sonbaharda okullar açılınca, oyun saatlerimin azalmasıyla birlikte doğaya olan hasretim de arttığında, her fırsatta, inekleri otlatma işini gönüllü üstlenişim geldi.

Devamını Okuyun  

Ömrüm Uzun Bir Geceydi/Filiz ÖZDEMİR

2 dakika okundu

Beni hep annem yıkar, topuklarıma kadar uzayan saçlarımı tek başıma arıtamam, öremem. O gün, leğeni tandır başına kurdu, bakır güğümdeki su sıcacık. Kullanmaya kıyamadığı, gül kokulu sabunla uzun uzun yuğdu saçlarımı. Köpürttü duruladı, tekrar köpürttü. Ağlıyor mu ne? Gözlerim yanıyor, açıp bakamıyorum. Dere kenarından toplarız killi çamuru, saçları parlatır yumuşatır. Tasın içinde sulandırdı kili, duruladı, duruladı. Dolanan saçlarımı sabırla taradı. Bu sefer saçlarımı tararken, kemik tarağı kızgın bir azarla kafama kafama indirmiyor. Hiç olmamış oyuncak bebeği ile oynar gibi oynuyor saçlarımla. Ağıt yakıyor. “Bebexti keça min…” Niye bahtsız kızım diyor ki anam bana?

Devamını Okuyun  

Yıldız/Özlem TÜM

1 dakika okundu

Aylin’in küçük bedeni devasa sahneyle tezattı. Konservatuarı kazandığı günü anımsadı. İki yandan örülmüş siyah saçları, kırmızı elbisesi ve eteklerinin kıvrımında gizlenen sihirli dantel çantası ile kendini güvende hissetmişti. Her ne kadar aile çevresindekiler burun kıvırsa da bu sınav için yüreği pır pır ediyordu.

Devamını Okuyun  

SAYIKLAMALAR/Sezai SARIOĞLU

1 dakika okundu

Âh, evet; "tüylerini tersine taradığımız" tarih haber göndermiş. Gönderir ya... "Geçmişi özlemiyor musun?" demiş. Der ya... "Bir görüp çıkacağım" diyorum geçmişe. Derim ya... Tarihin emri siyasetin kavliyle yağmuru unutmuş bir günde buluşuyoruz. Çok kapılı, hiç anahtarlı, misli ve isli bir geçmiş bu. Bir yolunu bulup girip çıkıyorum.

Devamını Okuyun  

SON GÜN/Meral Kutluğ İLSEVER

1 dakika okundu

Sağ şakağımın üzerine bastırdı silahın ucunu. Ne derler oraya bilmiyorum, namlunun ucu mu? Bu kadar yakınıma kadar elinde bir silahla geldiyse, tanıdığım hatta sevdiğim ve güvendiğim biri olmalı. Sonra bir şeyler söylemiş olmalı, hem de uzunca süren bir şeyler. Hatırlamıyorum. Tetiği çekti. Kurşun sağ şakağımdaki kemiği, belki de kemikleri delip, beynimin içinde hızla yol aldı.

Devamını Okuyun  

CEBİNDE AKREP YOK/Ruhşen Doğan NAR

1 dakika okundu

Sağ avucunun içinde tuttuğun şeyi düşündükçe tükürük bezlerin iştahla çalışıyordu. Eve varmadan onu yiyemezdin, ağzında biriken tükürüğü boyuna yutuyordun. Rahmetli annen küçüklüğünde sıkı sıkı tembihlerdi: "Sakın dışarıda yeme evladım, alan var alamayan var. Eve getir, evde ye!"

Devamını Okuyun